21 Ocak 2014 Salı

Belki de

   Yalnızlık, ilk yazısını yazacak bu adamın faydalanacağı tek duyguydu. Çünkü herkes gibi o da yalnızdı.

   İstanbul'un yüksekçe binalarından birinde oturuyordum. Penceremden baktığımda binaların tepelerinin bir kısmını ve masmavi gökyüzünün en hüzünlü halini görebiliyordum. Hüzünlü halini dedim çünkü gökyüzüne baktığımda bile hüzünlenen bi adamım ben.  Gökyüzü özgürlük, mutluluk, huzur değil miydi? Benim için değildi.

   Bugün kitap okuyup arada da başımı kaldırıp pencereden dışarı bakıyordum. Bi an dalıp gittim gökyüzünün en derinlerine. O an anladım yalnızlığımı, tek başınalığı. Yalnızlığın ne demek olduğunun anlam kazanmasıydı gökyüzünün derinliğine hüzünlü bakışım. Şimdiye kadar ki en hisli yalnızlıktı benimki. Peki neden bugün hissettim bunu? Yanımda olmayan ailem ya da dostlarım mıydı sebep? Hayır, değillerdi. Çünkü onları hep varolan şeylerdi. Ailen seni terketmeyen tek şey. Dostlar ise her dönem farklı kişiler olsalar bile seni hiç yalnız bırakmayanlardır. Tek sebep hiç bir zaman -yanında sebepsizce bulunabileceğin- bi hayat arkadaşımın olmayacağıydı. Çünkü bi insan evlense bile herşeyiyle sebepsiz kabulleneceği birini kolay kolay bulamıyor.

   Belki de benim yalnızlığım bu yüzdendir.